Sevdiğin İşi Yapmak ya da Yaptığın İşi Sevmek
Çoğumuz daha kendimizi tanımadan gelecekte mesleğimiz olacağını düşündüğümüz konularda okullar seçtik ve okuduk. Kaçımız eğitimini aldığımız konu ile ilgili çalışıyoruz ? Ya da kaçımız sadece eğitim aldık diye seçmek durumunda kaldığımız meslekleri icra ederken mutluyuz?
Şüphesiz işini severek yapan mutlu bir azınlık var. Onları farketmek çok kolay. Yaratımları özgün ve işlerini severek yaptıkları için yaratıcılıkları dorukta. İşlerini kendilerini ifade etmenin bir yolu olarak görüyorlar ve bize belki imkansız gelen bir şeyi yapmak onlar için bir zevk. Çünkü yaratım sürecinde akıştalar. İşte onların sırrı bu. Akışta olmak…
Hiç, bir işi yaparken herşeyi unuttup dünya ile bağlantınızı kestiğinizi ve bütün benliğinizle o ana ait olmayı deneyimlediniz mi? Kendinizi yaptığınız işe öylesine kaptırmış olduğunuz için size seslenildiğini duymadığınız ya da size birkaç dakika geçmiş gibi geldiği halde saatlerin geçmiş olduğunu farkettiğiniz durumlarla karşılaştınız mı? İşte akış halinde olmak bu demektir. Herşeyi unutmak ve o anda olmak…
Peki çalışırken daha sıklıkla akış halinde olmayı nasıl deneyimleyeceğiz ? Nasıl hem işimizi yapmaktan keyif alıp hem de üstüne para alıyor olacağız. Hatta çocuklarımıza bunu deneyimleyecekleri işi seçmeleri konusunda nasıl yol göstereceğiz?
Psikolog Csikszentmihalyi yaşamın akış halinde olabilmesi için insanın hayatta belli hedefleri olması gerektiğini söylüyor. Hedefler zaman içinde değişse de bir işi yaparken farklı bir yöne sapmadan, o işten başka birşey düşünmeden, bütün kalbimizle hedefe ulaşmaya çalıştığımız zaman, bütün olumsuz düşüncelerden kurtulup kendimizi tamamen yapmakta olduğumuz işe verme olanağı buluruz. Akış halinde olduğumuz zaman, bugün ve gelecekte elde etmeyi umduğumuz yarar tek bir noktada birleşir. Gelecek için belirlenmiş bir hedef ; içinde bulunduğumuz anın keyfini çıkarma şansımızı artırır.
Csikszentmihalyi’nin akış üzerine yaptığı çalışmalar ‘’sıkıntı olmadan kazanç olmaz’’ ya da ‘’sıkıntı çekmek yüksek performans için gerekli bir koşuldur’’ anlayışının doğru olmadığını ortaya koyuyor. İnsanın kendini aşırı zorlaması ile yeterince zorlamaması arasında yer alan ince çizgiyi tutturabilirsek, hem en üst düzeyde performans göstermeyi hem de yaptığımız işten zevk almayı deneyimleyebiliriz. Diğer bir deyişle; yaptığımız işin zorluk derecesine göre beceri düzeyimiz düşükse ciddi bir kaygı yaşarız; beceri düzeyimiz yüksek yaptığımız işin zorluk derecesi düşükse o işten sıkılırız. Beceri düzeyimiz ile işin zorluk derecesi dengede olursa akış halinde olabiliriz.
Hayatımızın başlangıcında bizim için en doğru olan işi seçme olanağını elde edememiş olabiliriz. Belki bizim için neyin en doğru olduğunu hiç bir zaman bilemeyebiliriz. Bütün olasılıkları deneyerek öğrenmek için yeterince zamanımız olmadığına göre, yaptığımız işe ait olmadığımızı düşünüyor ve -hiçbir zaman geç olmasa da- meslek değiştirme imkanımız olmadığına inanıyorsak; o zaman kendimize şu soruları yönelterek işimize anlam yüklememiz olasıdır.
”Bu işin yapılışı sadece bende olan özellikler sebebiyle nasıl farklı hale gelebilir?”
‘’Sadece ben yaptığım için bu işe olan katkım nedir?’’
‘’Hayatta özellikle iyi yaptığım şeyler nelerdir ve bunları işime yansıtıyor muyum?’’
Yine de her zaman meslek değiştirmek olasıdır. Bu konuda çok başarılı bazı koçluk yöntemlerinden faydalanmak mümkündür. Bir kaç seansta karara varabilir, yolda kalmak isterseniz koçluk desteği almayı sürdürebilirsiniz. Kendimizi tıkanmış hissettiğimizde bilmemiz gereken ‘’her zaman seçeneğimiz olduğu’’dur.